Merhaba sevgili dost, ben tozlu pusula peşine düşmüş bir seyahat severim. Fırsatını bulduğum her anda seyahat etmenin yollarını kovalarım. Kimi zaman haftalar kimi zaman ise günün herhangi bir cüzünde seyahat edebilecek potansiyele sahip olmanın verdiği mutlulukla, “Aman canım bu kadar az vakit için gitmeye değmez.” bahanelerine sığınmadan kendini yollara veren bir seyahat severin blogundasın, umarım keyifli vakit geçirirsin.

Bu blogda sana kadın olarak da tek başına nasıl gezilebildiğini göstermenin yanı sıra başörtülü bir kadın olarak tek başına nasıl gezebildiğimden bol bol bahsedeceğim. Amacımın elbette tüm kadınlar tek başlarına gezmeli, kimseye muhtaç olmamalı, başörtülüler artık marjinal bir kimliğe bürünmeli vs. gibi feminizm kokan sloganların çok çok üzerinde olduğunu baştan belirtmemde fayda var. Seyahat etmek isteyip cesaret edemeyenlere bir nebze de olsa cesaret vermek, başörtülü olduğu için seyahat ederken acaba nasıl karşılanırım kaygısı güdenlerin kaygılarının ne kadar yersiz olduğunu göstermek, sınırlarımızı zorlayarak başarabileceklerimizin farkında olmak, başka bir hayata sadece bir adım mesafede olduğumuzu göstermek için buradayım.
Seyahat çocukluğumdan itibaren başlıca ilgi alanım olduğu için ekonomik özgürlüğümü yakalar yakalamaz yollara düştüm. İlk önce Artvin ve Batum turuna katıldım. Tur çok eğlenceli geçmesine rağmen daha özgür seyahat edebilmek adına arkadaş gruplarıyla tatil günlerinde ufak seyahatler gerçekleştirdik. Bu şekilde Doğu ve Güney Doğu’nun pek çok ilini gezdim. Daha sonra yakın bir arkadaşımla kız kıza Balkanlar turu yaptık. Balkanlar’da hiçbir sorunla karşılaşmamış olmamız bir yandan bendeki seyahat aşkını kamçılarken diğer yandan da farklı kültürleri yerinde bilfiil müşahede etmenin verdiği hazla birleşti. Balkanlar’dan döndükten sonra yine aynı arkadaşla yorgunluk atmak için Rize’nin yaylarına kız kıza kamp yapmaya gittik. Artık bir taraftan yeni seyahat planları yapıyor bir taraftan da seyahat kültürümü bir adım daha öteye götürerek, kamp yaparak seyahat etmeye başlıyordum.
Yavaş yavaş seyahat kültürüm şekillenedururken ben, yollarda her adımın kendine has korkusunun yanında o bilinmeze ulaşmanın verdiği heyecanı iliklerime kadar hissediyordum. Artık bütçemin pek çoğunu seyahat etmeye ayırıyor, yurtiçinde pek çok şehri tek başıma keşfediyordum. Aslında tek başına olmak için özel bir çaba sarf etmemiştim. Tüm akranlarım birer birer evlenmiş olduğundan başka alternatifim kalmamıştı. Etrafımdaki her aklı kendine fazla gelen “Sen de evlen kocanla gez” telkinlerinde bulunmuş, artık beraber gezebileceğim bir arkadaşım olmadığı için mecbur evlenmeyi tercih ederim diye düşünürken ben İtalya’ya biletimi kesmiştim. Tek başıma ilk yurtdışı seyahatimi de böylece gerçekleştirerek gezginlikteki o ulvi mertebeye ulaşmış bulunmaktaydım.
İtalya’dan döndükten sonra artık ben eski ben değildim, özgüvenim tavan yapmış, tek seyahat etmenin keyfine vakıf olmuş, hatta kendimi seyyahlık makamına ulaşmış bir avare olarak görüyordum. O heyecanla bir hafta sonra İtalya’dan artan paramı cebime koyup kendimi Kapıköy sınır kapısında buldum. Karış karış İran’ın eşsiz mimarisini ve kadim Pers kültürünü sineme doldurup eve döndüm. Dedim madem bundan sonra tekim neden bir de araçla Ege turu yapmıyorum. Çadırımı, sandalyemi, erzağımı attım bagaja, düştüm Balıkesir yollarına. Korku nedir bilmeden sahillerde çadır kurup tek başıma Balıkesir, İzmir ve Aydın’ı gezdim.
Kamp yapmak benim için sadece konaklama aracı olmanın ötesinde ayrı bir yere sahip olunca yıl içinde tanımadığım insanlardan oluşan kamp etkinliklerine katıldım. Sonbaharlar artık keyif kampları mevsimine dönüşmüş, kamp yaptığım arkadaş gruplarına hiç kamp yapmamış arkadaşlarımı da götürerek bu zevki her sevdiğime tattırmaya başlamıştım. Kampların en güzel tarafı şüphesiz ateş başı sohbetleri olduğu için küçük de olsa arkadaş gruplarıyla kamp etkinlikleri düzenledik, bol yemeli içmeli olanlardan.
Sıra geldi seyahat kültürünün olmazsa olmazı tanımadığın biriyle seyahat etmeye. Yıllardır hayallerimi süsleyen uçsuz bucaksız Sahra Çölü, mavi şehir Şafşavan ve kobraların dans ettiği Marakeş’e tek gitmek istemedim çünkü araç kiralayarak gezmeyi düşünüyordum. Aracı paslaşarak kullanabileceğimiz, kafa dengi olacak birileri çıkar umuduyla interrail grubuna yol arkadaşları aranıyor şeklinde post açtım. Bu şekilde hayallerimin ülkesi Fas’ı, havalimanında yüz yüze tanışabildiğim, daha önce tanımadığım yol arkadaşlarıyla beraber gezdim.
Sanırım seyahat etmek adına her yolu ve şekli denemiş bulunmaktayım. Otostop deneyimim Rize ve Denizli’de oldu sadece. Sorunsuz ve güvenli olsa da mecbur olmadıkça otostopla seyahat etmeyi düşünmüyorum. Pandemi herkes gibi yurtdışı planlarımı sekteye uğratsa da daha güvenilir zamanların gelip rahat rahat seyahat edebileceğim günleri iple çekiyorum. O günler gelene kadar yurtiçi seyahatlerine devam ederek bu blogda sizlerin sorularına cevap olacak tecrübelerimi paylaşıyor olacağım.
Blogumu beğendiyseniz abone olarak ve arkadaşlarınıza göndererek bana destek olabilirsiniz.